Carlo Marsili: Türkiye Kültürler ve Coğrafyalar Arası Bir Köprüdür

Yazıcı-dostu sürüm

Yunus Emre Enstitüsü "Türkiye Üzerine Sohbetler" adlı program serisi kapsamında İtalya’nın eski Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili’yi konuk etti. Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş ve Roma Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Sevim Aktaş'ın katıldığı programda Marsili, Türkiye'nin kültürel ve coğrafi olarak bir köprü işlevi gördüğünü belirterek "Türkiye’yi temsil etmekten ve Türkiye’de yaşanan güzellikleri anlatmaktan çok büyük memnuniyet duyuyorum." dedi.

Yunus Emre Enstitüsü “Türkiye Üzerine Sohbetler” isimli etkinlik serisinde 6 Aralık 2020 tarihinde İtalya’nın eski Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili’yi ağırladı. Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş, Roma Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Sevim Aktaş’ın programda ağırladığı Carlo Marsili, Türkiye hakkındaki izlenimlerini anlattı.

Program Sevim Aktaş’ın Büyükelçi Carlo Marsili’nin diplomatik kariyeri hakkında bilgi vermesiyle başladı. Aktaş Türkiye-İtalya ilişkilerini geliştirme konusundaki büyük bir gayret gösteren Marsili’nin Türkiye ile ilgili “Türkiye Kapımızı Çalıyor” isimli kitabına vurgu yaptı. Aktaş, kitapta Türkiye’nin toplumsal özellikleri dış politikası gibi birçok unsura yer verdiğini belirtti. 

Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş ise şöyle konuştu:

“Özellikle Yunus Emre Enstitüsünün kuruluş amacı dünya insanlığı ile Türk insanı arasında bağ kurmak. Bu bağı kurarken de temel felsefemiz ve düşüncemiz insanlar arasındaki zaten var olan can bağının yeniden yaşatılması. Bu açıdan Yunus Emre, İtalyan filozof Giordano Bruno’ya benzer. O da Yunus’tan çok sonra yaşamıştır ve Evren’in sonsuzluğunu ve canlar arasındaki birliği savunmuştur. Ne yazık ki o dönemin şartlarında hunharca katledilmiş, cezaya çarptırılarak öldürülmüştür. Şimdi ise insanlık onun kıymetini anlıyor. Aynı şekilde Yunus’un kıymetini de yeniden anlaşılıyor. 2021 yılında Yunus Emre’nin ölümünün 700’üncü yılı. UNESCO tarafından da kabul edildi. Dolaysıyla biz bu anlamda bakıldığında, sizin kişiliğiniz bütün bu iki önemli ulusun birbirinden öğreneceği çok şey var, gerek kültürel olarak gerekse mantalite olarak. “

MARSILI: YUNUS EMRE İLE GIORDANO BRUNO İNSANLIK TARİHİ İÇİN REFERANSTIR

Sevim Aktaş’ın “Türkiye’yi nasıl tarif edersiniz, Türkiye dendiğinde aklınıza ilk gelen nedir?” sorusunda yönelik olarak Büyükelçi Marsili şöyle cevap verdi:

“Öncelikle Roma Yunus Emre Enstitüsü Müdürü sayın Sevim Aktaş’a teşekkür ederim. Ben Roma Yunus Emre Enstitüsünün bütün faaliyetlerini çok büyük bir ilgiyle takip ediyorum. Çünkü gerçekten iki ülke arasında çok ilginç ve çok zengin olması açısından ve bunun ötesinde iki ülke bağları açsından çok önemli bir görev üstlenmekte ve faaliyetler gerçekleştirmekte. Aynı zamanda yine izninizle Enstitü başkanınız sayın Prof. Dr. Şeref Ateş’e huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Nazik selamlama mesajı için tüm içtenliğimle tüm sevecenliğimle yanıt vermek istiyorum. Çok teşekkür ediyorum kendisine. Konuşmamız esnasında Giordano Bruno’dan bahsettiniz. Ona atıfta bulunmanız beni gerçekten çok memnun etti. Çünkü Giordano Bruno bizim için gerçekten çok önemli bir şahsiyet. Sadece bizim için değil aynı zamanda insanlık tarihi, evrensel tarih için çok önemli. Kendisiyle Yunus Emre arasında bir bağ kurmanız çok doğru. Bu iki düşünürün kesinlikle insanlık tarihi için ve bizim için çok önemli bir referans teşkil ettiğini düşünüyorum.

Türkiye’yi doğru anlatmanın çok önemli olduğunu vurgulayan Marsili şöyle devam etti:  Türkiye çok tanınan bir ülke değil, az tanınan bir ülke. Bizim kamuoyumuz tarafından bazı zamanlarda ben sadece İtalya'da dolaşmadım, aynı zamanda dünyanın birçok ülkesinde bulundum. Fakat Türkiye az bilinen, nedense uzakta bir yerlerde gözüken bir ülke olabilir. Benim aldığım izlenimler bu şekilde oldu. Ancak Türkiye İtalya için çok büyük bir ülke, köklü bir ülke. Bunun özellikle altını çizerek ifade etmek istiyorum. Gerek coğrafya olarak, gerek strateji olarak konumunu düşündüğümüz zaman, Avrupa ile Asya arasında, Doğu ile Batı arasında, Doğu Balkanlar ve Ortadoğu ile çok ciddi bir bağlantı noktasında yer almakta. Tabi ki çok önemli bir konumda bulunmakta. Sadece coğrafi konumuyla sınırlı değil, tabi coğrafi konumunu mutlaka vurgulamamız gerekiyor. Çünkü coğrafi konumu Türkiye’nin Avrupa’nın siyasi haritası içerisinde önemli bir yer işgal etmesini sağlıyor.”

“TÜRKİYE AVRUPA’YA DAHİLDİR”

Türkiye’nin Güney Avrupa’nın Akdeniz’deki menfaatleri için de çok önemli olduğunu söyleyen Marsili Türkiye’nin coğrafi ve kültürel konumunu şöyle anlattı:

“Türkiye de aynı şekilde, İstanbul’dan da gayet iyi bildiğimiz üzere, Avrupa ve Asya gibi iki yakaya bölünmüş. Bu Türkiye’nin köklü işleri görmesini sağlıyor. Bu coğrafi olarak şöyle bir yanlış anlaşılma getiriyor bazen: Türkiye’nin sanki kültür olarak da ikiye bölündüğünü, iki farklı kültürü yaşadığı gibi yanlış anlaşılmalara neden olabilir. Türkiye’nin AB’ye katılacağı katılmayacağı konusunda ikilik varmış gibi görünüyor. Fakat Türkiye genel olarak baktığımız zaman tamamen Avrupa’ya dahil bir ülkedir."

“Türkiye’de aynı şekilde, İstanbul’dan da gayet iyi bildiğimiz üzere, Avrupa ve Asya gibi iki yakaya bölünmüş. Bu Türkiye’nin köklü işleri görmesini sağlıyor. Bu coğrafi olarak şöyle bir yanlış anlaşılma getiriyor bazen: Türkiye’nin sanki kültür olarak da ikiye bölündüğünü, iki farklı kültürü yaşadığı gibi yanlış anlaşılmalara neden olabilir. Türkiye’nin AB’ye katılacağı katılmayacağı konusunda ikilik varmış gibi görünüyor. Fakat Türkiye genel olarak baktığımız zaman tamamen Avrupa’ya dahil bir ülkedir. Çünkü Türkiye Avrupa kıtasının Rusya’nın bir bölümüyle birlikte, vazgeçilmez bir parçasıdır. Ben bir doktora tezi de devam etmiştim. Ve bu tez kapsamında Atlantik’ten Ural Dağları’na kadar Avrupa olarak düşünmemiz gerektiğini coğrafi olarak tartışmıştık. Örneğin Kıbrıs Türkiye’nin Batı sınırlarının çok doğusunda ancak Kıbrıs’ın her yönüyle aslında Avrupa’da olduğunu biliyoruz.”

MARSİLİ: ANADOLU’DA YETİŞEN YUNUS EMRE TÜM İNSANLIĞIN DEĞERİDİR

Sevim Aktaş’ın “Türkiye’nin iki ülke arasında coğrafi anlamda köprü işlevi gördüğünden bahsetmiştiniz. Sizce Türkiye kültürel açıdan da iki kültür arasında köprü işlevi mi görüyor?” sorusunu ise Marsili şöyle cevapladı:

“Evet kültürel anlamda coğrafi anlama göre çok daha belirgin olarak vurgu yapmamız gerekir. Kültürel anlamda bir köprü işlevi gördüğünü söylemek isterim. Örneğin Anadolu topraklarında sufizmin doğduğunu hatırlatmak isterim. İnsanlığa mal olmuş, Anadolu ve tüm insanlığın değeri olan sufi şairimiz ve ozanımız Yunus ki bu sene Sayın Başkan'ımızın da hatırlattığı üzere ölümünün 700. yılını anacağız bütün insanlık olarak. Kendisi Anadolu topraklarında yetişmiştir.”

Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun da Türkiye’nin kültürlerarası köprü işlevi görmesinde oldukça önemli olduğunu belirten Büyükelçi Marsili şöyle devam etti:

“Osmanlı İmparatorluğu iki kıta değil aslında üç kıtaya hakimdir. Burada da köprü görevi söz konusu. Daha sonra Atatürk’ün kurduğu modern Türkiye Cumhuriyeti’ni biliyoruz. Bu cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Avrupa’dan gerek kanunlarını kendi sistemine adapte etmek, kültür kodlarını kendi sistemine adapte etmek, devleti laik hâle getirmek, kendi ihtiyaçlarına adapte etmek şeklinde, çok önemli bir geçiş kaydetmiş durumda, bu anlamda iki ülkeyi, iki kıtayı her anlamda birleştirmiş durumda. Başka birçok örnek verebiliriz. Türkiye’de Ankara’da bir tek orada değil, birçok Türk üniversitesinde İtalyan dili, İtalyan dil bilimi var. Aynı şekilde birçok İtalyan Üniversitesinde Türk dili ve Türk edebiyatı okutulmakta. Özelikle öğrenciler tarafında çok ciddi bir kültürel alışveriş olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bu kültürel alışverişin 800’lü yıllarda başladığını söyleyebilir. 800’lü yıllarda hatırlarsanız çok ciddi bir oryantalizm akımı vardı. Bu yüzden Batı'da birçok bilgi vardı. Burada tarihe de vurgu yapabiliriz. Türkiye sadece son dönemde değil, çeşitli yüzyıllardır Avrupa’nın vazgeçilmez bir parçası olduğunu görebiliriz. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu'na baktığımızda bizim kıtamızda yön verici birinci unsurlardan, baş aktörlerden biri olduğunu görebiliriz. Bununla beraber Avrupa’nın içinde uluslararası örgütlerin modern Türkiye’nin her şekilde yer aldığını görebiliriz. Konseyin kurucu ülkelerinden, AB’ye direkt olarak bir üyelik başvurusu var. NATO üyesi zaten Türkiye. O yüzden Türkiye uluslararası örgütlerin de vazgeçilmez ve stratejik ortaklarından bir tanesi. Türkiye özellikle son dönemde Suriye’de meydana gelen çatışmalar ve bunun sonrasında açılan göç dalgaları sebebiyle aynı zamanda yaşanan ihtilaf sebebiyle, Ortadoğu’yla bağlantılı ve bunu çok güçlü bir şekilde yaşamaya başladı. Doğu Akdeniz’de çok güçlü bir varlığı söz konusu. Türkiye Doğu Akdeniz’de de söz sahibi olan güçlü bir ortaklarından biri.”

"TÜRK TOPLUMU SON DERECE MEDENİ, NAZİK VE ZARİF"

Sevim Aktaş’ın “Siz çok uzun süre Türkiye’de yaşadığınız ve Türk toplumunu yakından tanıma şansınız oldu. Sizce Türk toplumunun en belirgin özellikleri hangileridir. Türk toplumun sınırdaş ülkelerden ayrılan özellikleri nelerdir?” sorusunu yöneltti. Carlo Marsili ise şöyle cevap verdi:

Carlo Marsili: Türkiye’yi ne kadar tanıdığıma dönersek, birçok düğüne sünnet düğüne, birçok cenazeye de katıldım. Bu tip değişik hayat evrelerinde Türk toplumunun nasıl davrandığını yakından gördüm ve benim kendileri hakkındaki izlenimin hep çok olumlu oldu.

Ben Türkiye’de Ankara’da toplam olarak 9 yıl yaşadım. Bunun 7 yılı büyükelçi olarak, 2 yılı 71-84 yılları arasında genç bir diplomat olarak geçti. Benim Türkiye’de çok Türk arkadaşım var. Bildiğiniz üzere eşim de Türk. İlişkilerime devam ediyorum. Araştırmacılarla, akademik dünyayla çok ciddi bağlantılarım var. Aynı zamanda bir kitap yazdım. Türkiye’nin beni gerçekten en çok etkileyen özelliklerden birisi son derece medeni, son derece nazik ve son derce zarif gerçekten çok kibar bir toplum oluşu. Aynı zamanda çok kuvvetli bir misafirperverlik ve ev sahibi kültürü var. Tabi ki kendi vatanı çok güçlü duygularla seven bir toplum. Bunu da diğerlerinin yanına koyuyoruz bu, Türk toplumunu anlatmakta çok önemli bir nokta. Bazen Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma baktığınız zaman “Türkün Türkten başka dostu yoktur” gibi söylemlerle bazı çatışmaların da yaşandığını görüyoruz, fakat ben kendi açımdan baktığımda Türkiye’yi mutlak dost olarak gören biriyim. Bir Türk ile arkadaşlık yaptığınız zaman, bu dostluğun ilelebet sürdüğünü gördüm ben kendi deneyimlerimden. Yine aynı şekilde sınırdaş ülkelerden Türkiye’yi ayıran noktalar ise ılımı bir İslam anlayışı, İslam kültürünün çok büyük bir tolerans içinde yaşanıyor olması. Türkiye’de tabi ki Atatürk tarafından hayata geçirilen laik bir reform yaşanması ve yine cumhuriyetçi bir anayasayla toplumun içine yerleşmesi sebebiyle çok büyük bir hoşgörü var.

TÜRK KADINLARININ SEÇME VE SEÇİLME HAKKINI ERKENDEN ALMASI MEDENİYET GÖSTERGESİ

Tabi ki bu kadar büyük bir ülkenin tamamen homojen olması beklenemez. Sahillerde yaşayan halklarımız var Anadolu’da yaşayan halklar var Türkiye’de. Belki Anadolu’da halkların biraz daha gelenekçi ve muhafazakar olduklarını söyleyebiliriz. Ben Antalya’da, Kayseri’de, Diyarbakır’da bulundum. Fakat açıkçası benim deneyimim insanların İtalya’yı inanılmaz bir sempati ile gördükleri. Görevim boyunca kültürel aktivitelere büyük bir katılım gördüm ve büyük ilgi ve sevgi gördüm İtalyan halkını temsil eden biri olarak. Diyarbakır kalesinde bir İtalyan operası düzenlemiştik. Diyarbakır Belediye Başkanı ve halkın da geniş katışımıyla gerçekten çok ciddi bir etkinlik oldu. Türkiye’yi ne kadar tanıdığıma dönersek, birçok düğüne, sünnet düğüne, birçok cenazeye de katıldım. Bu tip değişik hayat evrelerinde Türk toplumunun nasıl davrandığını yakından gördüm ve benim kendileri hakkındaki izlenimin hep çok olumlu oldu. Aynı zamanda kendilerine çok büyük hayranlık duyduğum Türk kadınları oldu. Ben Türk kadınlarının hepsine büyük hayranlık duyuyorum. Türk kadınları, Türk toplumunun kalkınması için çok ciddi bir katkıda bulundular. Fakat tabi kadınların özgürleşmesi için çok ciddi bir çalışma yapıldı. Türkiye’de kadınlar da buna destek gösterdiler. Kadınlar, Türkiye’de oy kullanma hakkını İtalya’dan 12 yıl önce elde ettiler. Bu Türkiye’nin ne kadar medeni ve gelişmiş bir ülke olduğunu gösterir.

“İSLAM'IN GETİRDİĞİ HOŞGÖRÜYLE BİRLİKTE EN UFAK BİR SIKINTI YAŞAMADIM"

Sevim Aktaş’in “Türk diplomasinin nasıl buluyorsunuz?” sorusunu ise Carlo Marsili şöyle yanıtladı:

"Ben uzun yıllar boyunca çok sayıda Türk diplomatla tanıştım. Bu nedenle Türk diplomasisi hakkındaki görüşlerim son derece olumlu...Bazen imaj olarak baktığınız zaman bazı ön yargılarla karşılaşılmakta. Bu beni çok üzen bir durum. Çünkü ben kendilerine Türkiye’de 24 saat geçirmeleri halinde düşündüklerinden çok farklı bir toplum göreceklerini söylüyorum. Çünkü Türkiye ile ilgili yanlış algılar meydana gelebiliyor. Ben kendi adıma İslam ile ilgili zorluk yaşamadığım gibi İslam’ın getirdiği hoşgörüyle birlikte en ufak bir sıkıntı yaşamadım.

Ben uzun yıllar boyunca çok sayıda Türk diplomatla tanıştım. Bu nedenle Türk diplomasisi hakkındaki görüşlerim son derece olumlu. Bunu her şekilde beraber çalıştığım bütün mesai arkadaşlarımla paylaşmıştım. Ben diplomatlar aracılığıyla Türkiye’nin en olumlu yönlerini temsil ettiğini düşünüyorum. Bu hiç de kolay değil aslında. Bazen imaj olarak baktığınız zaman bazı ön yargılarla karşılaşılmakta. Bu beni çok üzen bir durum. Çünkü ben kendilerine Türkiye’de 24 saat geçirmeleri halinde düşündüklerinden çok farklı bir toplum göreceklerini söylüyorum. Bu 24 saatte de mümkün, ben buna çok inanıyorum. Çünkü Türkiye ile ilgili yanlış algılar meydana gelebiliyor. Ben kendi adıma İslam ile ilgili zorluk yaşamadığım gibi İslam’ın getirdiği hoşgörüyle birlikte en ufak bir sıkıntı yaşamadım. Türkiye’de uzun yıllar bulundum. 1980’de örneğin, hatırlarsanız, 79-81 arasında Türkiye olduğumu ifade ettim. Ben o dönemde dahi kendi adıma yabancı bir diplomat olarak herhangi bir zorlukla karşılaşmadım. Yıllarda kurduğum dostlukları devam ettiriyorum. Gerek dini, gerek diplomatik olarak hiçbir zorluk yaşamadım. Ankara’da Dışişleri Bakanlığının girişinde ciddi bir mermer anıt var. Ermeni teröristler tarafından öldürülen diplomatlara adanmış bir anıt var orada. Bu yüzden ben diplomasinin gerçekten birçok sorunu çözmek için önemli bir yol olduğuna inanıyorum. Tabi ki Türk diplomasisi çok kompakt, çok yoğun, kendi içinde ciddi bir milli bütünlüğü olan diplomasi. Türkiye’de çeşitli diplomat toplantıları yapılmakta, büyükelçiler toplantıları yapılmakta. Bu inisiyatifi gerçekten çok yararlı buluyorum. Ben diplomatlık döneminde yine aynı şekilde meslektaşlarımla bir araya geldim dışişleri bünyesinde. Bu toplantılarla diğer tüm meslektaşlarımla toplanıyorum. Yine onlarla buluşuyorum. Eşimle seyahat imkânımız olduğumuz zamanlarda bir araya gelmeye çalışıyoruz. Bir kahve içip onlarla gelişmeleri Türkiye ilişkilerini takip etmeye çalışıyorum.

Bildiğiniz gibi 2016’da gerçekleşen hain darbe girişimi yine aynı şekilde Türk diplomasisi için zorlayıcı noktalardan bir tanesi oldu. Bunu Türkiye’den ve dünyadan nasıl farklı şekillerde göründüğünü gördük. Türkiye ile birçok farklı gelişme yaşandı. Türkiye şu anda başkanlık sistemiyle yönetilen bir cumhuriyet. Fakat tabi ki bu tip durumlarda bir başkanlık sistemine geçildiği noktada cumhurbaşkanları tarafından kültürel büyükelçilerin de atanması çok normaldir. Ben de bir diplomat olarak aynı şekilde, Türkiye’yi temsil etmekten Türkiye’de yaşanan güzellikleri anlatmaktan çok büyük memnuniyet duyuyorum. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Başkanı Volkan Bozkır’ı tanıyorum kendisi benim dostum şu anda. Farklı partilere oy veren birçok diplomatla bir araya geldim ve hiçbir problem yaşamadığımın altını çizmek istiyorum. Aynı şekilde Roma’daki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Sayın Murat Salim Esenli ile de bir araya geliyorum. Genellikle Türk diplomasisini çok verimli buluyorum."

"TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİNİ DESTEKLEMEYE DEVAM EDİYORUM"

Sevim Aktaş Marsili'ye “Siz birçok İtalyan makamı ile birlikte Türkiye’nin AB üyeliğini en çok destekleyenlerdensiniz. Türkiye’nin neden AB’ye üyeliği gerekmektedir. Türkiye ve Avrupa’yı birleştiren ortak unsurlar nelerdir?” sorusunu yöneltti.

Türkiye’nin AB üyeliğine olan desteğini Carlo Marsili şöyle anlattı:

“Türkiye’nin AB üyeliğini bütün kariyerim boyunca son derece destekledim ve destekleme devam ediyorum. Ben gerek İtalyan hükümetinin gerekse başka Avrupa ülkelerinde bu görüşleri ifade ettim. Bunun için İtalya ve Türkiye arasındaki mükemmel olarak tanımlayabileceğimiz ilişkiler olduğunu ifade etmek istiyorum. Burada 4 yıl boyunca İtalya eski Başbakanı Carlo Azeglio Ciampi, 2005’te ve eski Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano'nun 4 yılda 2 kez ziyaret geçekleştirdiğini ifade etmek istiyorum. Yine Romano Prodi, bizim çok önemli başbakanlarımızdan, Türkiye’ye çok ciddi ziyaretler gerçekleştirdi. İlişkilerimiz mükemmele yakın. Devlet başkanlarımız ile temaslarımız çok yüksek. AB'ye baktığımız zaman AB’nin Türkiye ile ortak ilişkiler geliştirerek çok yol alabileceğine inanıyorum. Türkiye-AB ilişkilerinde üyelik müzakerelerinde bazı yavaşlamalar meydana geldi. Bazı ülkeler geri adım atılar. Bu süreci zorlayıcı bir tavır takındılar özellikle. 2005’te AB içindeki bütün hükümetler Türkiye’deki bu katılım müzakerelerinin başlamasında mutabık kalmışlardı. Ve bu müzakerenin başlamasında kısa bir süre içinde Türkiye’nin AB üyeliğinin onaylatılacağına dair yeni bir mutabakat vardı. Yine bu yıllarda çok ciddi bir reform paketi hayata geçirildi. Çok ciddi gelişmeler kaydedildi. Fakat Kıbrıs konusu müzakerelerde ne yazık ki geri adım atılmasına neden oldu. Kıbrıs konusunun AB müzakerelerinde aslında yer almaması gerekiyordu belirleyici bir unsur olarak. Daha sonra BM Kofi Annan planını çok yakından takip ettim. Orada tabi Yunan tarafının karşı oy vermesi söz konusu oldu. Aslında Kıbrıs konusundaki sıkıntıların Türk tarafından değil Yunan tarafından kaynaklandığını görme şansım oldu. İtalya, gayet iyi hatırlıyorum, o yıllarda Türkiye’nin AB’ye girişini destekliyordu. Biz o yıllarda İtalya, İspanya, İngiltere ve İsviçre biz dört ülke olarak Türkiye Dostları adından bir grup oluşturmuştuk ve buna devam ettik. Türkiye aynı şekilde reformlarına devam etti. Fakat bu sorun olmasaydı bu müzakereler aynı hızla devam edecekti.

Ben aynı şekilde Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusunda iki tarafın da menfaatlerini gözetecek şekilde iyileştirilme yapılmasından yanayım. Şu anda Türkiye’de faal olarak çalışan bin 200’ü aşkın firma var ve gümrük birliğinin genişletilmesinden İtalyan firmalarının da çok büyük kazanımı meydana gelecektir."

TÜRKİYE ÇEŞİTLİLİK BARINDIRAN BİR ÜLKE

Ben İstanbul’a baktığım zaman, İstanbul sokaklarında yürüdüğüm zaman Avrupa’nın herhangi şehirlerinden farklı bir yerinde yürüdüğüm izlenimine kapılmıyorum. Tabi ki dini farklılıklar, kültürel farklılıklar olabilir. Ancak toplumsal olarak baktığımız zaman bu iki toplumun kendi arasında çok benzer olduğunu düşünüyorum. O yüzden de çok büyük ve çeşitlilik barındıran bir toplum."

Sevim Aktaş’ın “Türkiye’yi yeterince tanımayanlar için dini bir önyargı olabiliyor bazen. Sizin görüşünüzü almak istiyorum. Türkiye büyük çoğunluğu Müslüman bir ülke olarak diğer ülkelerden farklı bulduğunuz noktalar sizce nelerdir?” sorusunu Carlo Marsili şöyle cevapladı:

Ben Endonezya ile Müslümanlar konusunda direkt bir bağlantım oldu, o yüzden karılaştırma yapabilirim. Türkiye’de İslam diğer Müslüman ülkelere kıyasla İslam’ın çok daha ılımlı bir şekilde yaşanmakta. Türkiye’de ilk bulunduğumu dönemle ikinci bulunduğum dönem arasında belli farklılıklar da gözlemledim. 79-81’de, Türkiye’de genç bir diplomat olarak bulunduğum zaman İslam genel olarak değil, şahıslara özgü, kişinin kendi vicdanını kendi özel hayatını ilgilendiren bir durum olarak yaşanmaktaydı. Ve toplum yaşantısında gözlemlenebilirliği çok düşüktü. Sonraki yıllarda ise gerek benim görev aldığım yıllarda gerek diğer yıllara göre Türkiye’de İslam'ın görünürlüğünü artırdığını söyleyebilirim. Fakat dini unsura baktığınız zaman dini unsurun görünür olması sadece bu toplumu ilgilendiren bir durum değil, aynı zamanda İtalya’da da gözlemlediğimiz bir durum. İtalya’da aynı zamanda siyasette de, Almanya’da da İspanya’da da görüyoruz. Din siyasette bir unsur olarak görünürlük kazandığını görüyoruz. Tabi ki laiklik unsurunda din ve devlet işlerinin ayrılması yer alıyor. Kamusal yaşantının da vazgeçilmez bir parçası olarak yer almakta, problem teşkil ettiği noktalarda ise bunun kesinlikle Türkiye’ye özgür bir durum olduğunu düşünmüyorum. Anayasaya baktığımız zaman da tüm bu ülkelerde net bir şekilde laiklik ilkesi prensibi yer almaktadır.

Carlo Marsili Türkiye'ye ilk geldiğinde yaşadığı ve kendisini çok etkileyen bir anısını anlattı:

"Benim Türkler ilk temasa geçişim 1979 yılında gerçekleşmişti. Genç bir diplomattım, bir eczacıyla hoş bir anekdot geçmişti. Eczaneye gittim. ilaç almam gerekiyordu. Turist olup olmadığımı sordu. Hayır ben 'Büyükelçilikteyim, iki üç yıl burada yaşayacağım hatta bilginiz varsa bu civarda da kendime bir ev bakıyorum.' dedim.  Eczacı bana yarım saat içinde 'eczaneyi kapatacağım isterseniz size refakat edebilirim' dedi. Ben yabancı olmanın getirdiği güvensizlikle herhalde bir menfaati var diye düşündüm herhalde bir şey çıkacak diye düşündüm. " diyen Marsili eczacının kendisine olan karşılıksız yardımından çok etkilendiğini dile getirdi. Marsili,  "Bu Türk misafirperverliğinin çok ufak iki göstergesi bunun gibi çok şey yaşadım tabii ki." dedi.

TÜRK MUTFAĞIYLA DEVAMLI İÇ İÇE

Sevim Aktaş’ın son sorusu ise Büyükelçi’nin Türk mutfağı hakkındaki görüşleriydi.

Türk mutfağını çok sevdiğini belirten Carlo Marsili şunları söyledi:

“Evde de Türk mutfağını sürekli tatma imkânım var. Türk mutfağıyla ilgili sebze ve meyveyi pişirme yöntemlerinizi gerçekten çok seviyorum. İskender, Adana, Urfa gibi çeşitli kebapları büyük bir afiyetle yiyorum. Mantıyı da çok seviyorum. Mantı derken Kayseri mantısının bir hayranı olduğumun altını çizmek isterim. Çeşitli börek tipleri. Kışın özellikle mercimek çorbası başta olmak üzere yayla çorbası, hünkâr beğendi, çok sevdiğim yemekler arasında. Tabi kalkan, hamsi gibi çeşitli balık yemekleri, aşure helva gibi tatlılar da ayva tatlısı, Türk mutfağında tulumba tatlısı, baklava, klasik olması sebebiyle herkes biliyor. Gerçekten Türk mutfağını çok sevdiğimi ve sıklıkla da Türk yemeklerin yemeye devam ettiğimi söylemek isterim.”

CARLO MARSILI HAKKINDA

İtalya’nın eski Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili, Padua Üniversitesi Siyaset Bilimi mezunu olduktan sonra 1970’te diplomatik kariyerine adım atmıştı. Diplomatik kariyeri boyunca Münih’te Başkonsolos Yardımcılığı (1973-1975), Ankara’da Siyasi Danışmanlık (1973-1975), Edinburg’da İskoçya ve Kuzey İrlanda Başkonsolosu (1984-1988), Başbakan’ın Diplomatik Danışman Yardımcısı (1988-1993) ve Almanya’da Diplomatik Danışman Yardımcısı (1993-1998) olarak görev almıştı.

1998’de Endonezya Başkonsolosu olan Marsili, İtalyan Dışişleri ve Göç Politikası Genel Müdürü olarak ve 2004-2010 yılları arasında Türkiye Büyükelçisi olarak görev yaptı.

Türkiye-İtalya ilişkilerini geliştirme konusundaki gayretleri nedeniyle Türk devleti tarafından onur ödülüne layık olan Marsili Türkiye hakkında “Türkiye Kapımızı Çalıyor” isimli bir kitap yazdı.

 

Diğer Etkinlikler

Mogadişu Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm dünya...

Lefkoşa Yunus Emre Enstitüsü, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının...

Yunus Emre Enstitüsünün katkılarıyla, tarihi yüzyıllar öncesine dayanan ve unutulmaya yüz tutmuş kadim sanat...

Türkiye ve Çin sürdürülebilir enerji alanındaki iş birliği projelerini, Çin Ulusal Enerji Yatırım Kuruluşunun (SPIC) ev...