Sinan Canan "Yeniden Düşünmek, Yeniden Yorumlamak" Programına Konuk Oldu

Yazıcı-dostu sürüm

Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş, Enstitünün sosyal medya hesapları üzerinden yayınlanan ve her hafta birbirinden değerli konukların katıldığı  "Yeniden Düşünmek, Yeniden Yorumlamak" isimli programda bu hafta beyin, bilinç ve özellikle de realite, algı konularında çok sayıda eseri olan ve yıllardır hem popüler medyada hem de bilimsel alanda aktif olan bir isim Prof. Dr. Sinan Canan'ı konuk etti.

Programın açılışında konuşan Enstitü Başkanımız Prof. Dr. Şeref Ateş, “Programımızı başlattığımızda çok mütereddittik, tereddüt ediyorduk acaba bu program izlenir mi diye fakat yüz binlerce insanın izlediğini öğrendiğimizde ümidimizi artırdı. Çünkü yeniden düşünmeyi dünyanın farklı coğrafyalarında farklı kültürlere mensup insanlar da bunu bir fırsat olarak görüyor ve kendisini bir anlamda emanet ettiği otomatik pilottan yani bilinçaltından kurtularak yeniden düşünmeyi arzuluyor.” dedi.

Prof. Dr. Şeref Ateş’in “Dijital medya, cep telefonları, uzaktan etkileşim, iletişim günlük rutinimiz oldu. Sizce daha önceden eleştirdiğimiz bağımlılık vs. dediğimiz yönü itibarıyla bakıldığında, burada dikkat etmemiz gereken şeyler, özellikle gençlere ya da bizim gibi orta yaş ve üzeri insanlara tavsiyeleriniz var mı? şeklindeki sorusuna Sinan Canan şu ifadelerle cevap verdi:

“İçinden geçtiğimiz dönem mecburen eskiden yaptığımız birçok şeyi yapamamamıza ve ‘ben muhtemelen yapmam’ dediğiniz bir sürü şeyi de mecburen günlük rutinimize oturtturmamıza neden oldu. Böyle enteresan bir zamandan geçiyoruz. Hele ki insanların çoğunluğu bir şey yapıyorsa biz de onlar gibi yapmaya kurgulu canlarız. Hani sürü psikolojisi derler ya orada kendimizi daha rahat hissediyoruz. Çünkü öbür türlü çizgi dışı davrandığınızda biraz marjinal oluyorsunuz ve bir şey ters gittiğinde de suç tamamen üzerinize kalabiliyor. Herkes nasıl gidiyorsa teamüllere göre gidelim gibi bir anlayışımız var. İşte koronanın en enteresan tarafı kimseyi ayırmadı, yani dünyada herkes aynı durumda, herkes iptal olmuş vaziyette, hiçbir şey yapamıyoruz. Dolayısıyla bu tip mecralar mecburi yollarımız oldu bizim. Şimdi birtakım yeni normaller çıktı. Şu anda en fazla konuşulan şey de yeni normal nasıl bir normal olacak, insan neler yapacak, herkes biraz bunun peşinde ama çok endişe etmeyelim. Bunun ne olacağını kimse bilemez yani kaotik bir durum olduğu için bekleyip göreceğiz.” diye konuştu.

Enstitümüz Başkanımız Prof. Dr. Şeref Ateş, insanın genetik kodlarını, hangi aileden dünyaya gelmiş olmanız belirliyor fakat bu koronayla birlikte başka bir şey oldu yani bir travma birdenbire bütün dünya aynı anda yeni bir duruma girdi. Salgın ile otomatik pilottan kurtulma ihtimalimiz var şu anda. Travmatik bir durumda ya da olağanüstü bir ilham geldiğinde ya da âşık olduğumuzda ya da özel bir durumda ancak kendimizi değiştirebiliyoruz. Bu bağlamda sizin özellikle konuşmalarınızda geçen bir tabir var, fabrika ayarları. İnsanın fabrika ayarları yani nedir bu insanın fabrika ayarları? nedir sorusuna ise Sinan Can şu ifadelerle cevap verdi.

Ben niye böyleyim, öbürleri niye böyle, ben niye şunun gibi değilim, o niye benim gibi yapmıyor. Bu insanın neden böyle olduğu ve aramızdaki farklılıklar yanında acaba hepimizi ilgilendiren o ortak konu nelerdir meselelerine kafa yormak zorunda kaldım. Özellikle de meslek olarak da biyolog olunca işe bir de biyolojik zaviyeden bakma gibi bir kısmet geldi ve oraya baktığınızda insanın çok sıra dışı bir varlık olduğunu fark ediyorsunuz. Yani bedeni hemen hemen tamamen diğer canlılarla yapı olarak aynı, yani bir hayvanın karaciğeriyle bizimki arasında çok bir fark yok. Bir bitkinin hücresiyle bizimki sadece ufak detaylarda fark gösteriyor. O içindeki sıvısı, çekirdeğindeki nükleik asit ve her şeyi birbirinin aynısı. İnsan karnı doyunca arıza çıkaran tek canlı. Gerçekten de öyle bir tarafımız var. Bedenin ihtiyaçlarını tatmin ettiğinizde daha beter bir tatminsizliğe yuvarlanan, anlam arayan, sınırlarını zorlamak zorunda olan bir canlı. Şimdi bakıyorsunuz tarih boyunca insan hakkında yazılan, çizilen geleneklerle, bize aktarılan anlatılarla bize gelen, bugünkü biyolojik araştırmalarla gördüğümüz psikolojik testlerin sonucunda elde ettiğimiz veriler bize üç aşağı beş yukarı bir şey söylüyor. İnsan özellikle modern dönemde rahatsız bir varlık. Niye rahatsız? Kendi yaptığı medeniyetin içinde varlıklı yaşamasına rağmen bir uyumsuzluk yaşıyor bu medeniyetle. Hep hızlanıyor ama hızlanmaya rağmen tatmin olmuyor. Çok iyi ama doymuyor. Kazanıyor ama yetinemiyor. Öyle garip garip bir hâller görüyoruz. Biz yirmi, otuz senedir beş altı tane basit kurallar idare ediliyor ve son derece kompleks davranışlar çıkarıyoruz. Bir nevi aslında insanın fabrika ayarları dediğim şey bir teori gibi ortaya çıktı. O teori de ‘insanların çoğunun elleri vardır ve elleri beş parmaklıdır’ gibi ortak bir özellik tarif etmeyi amaçlayan bir kurgu. Beş tane maddeden oluşuyor ve bu beş maddenin esası şu: 300 bin yıldır burada olduğunu düşündüğümüz insan türünün, 200- 300 bin sene önceki ataları özel tabiat koşullarında çıplak bedenle hayatta kalmaya programlanmış. O şekilde yapılmış, bütün donanımı o biçimde ama bakıyorsunuz beden çırılçıplak. Ona mukabil bu bedenin zayıflığına karşı acayip bir zihinsel gücü var ve bu zihinsel güçleri sayesinde çevresini değiştirip kendi yaşam alanlarını oluşturabilen bir canlı hâline getirilmiş. Dolayısıyla bizim tamamen aslında beyinsel ve zihinsel marifetlerimizle hayatta kalan bir tür olduğumuzu söylememiz mümkün. Yani 200- 300 bin sene önceki atamızla bugünkü insan arasında fiziksel çok bir fark olmadığını ve zihinsel çok bir fark olmayacağını söyleyebiliyoruz. Böyle bakınca 200 bin sene önceki nasıl yaşıyordur bir düşünelim, bir de bugünkü hâlimize bakalım. Yani bugün geliştirdiğimiz teknolojiyle sanayi, o etrafını çevreleyen medeniyet, atalarımızın yaşadığı ortamla hiç alakalı değil. Bu beden imkânsıza adapte olmak için hayatta kalma yöneticisiyle teçhizatlandırılmış. Dolayısıyla ben insanın fıtri ayarları da diyebileceğiniz bir tarif yapmaya çalıştım ve bunu beşten uzun tutmamaya gayret ettim. Çünkü çok uzun olursa yanlışı bol olur. Bu beşerin kısaca hareket etmeye programlıyız. Az yemeye programlıyız. Diğer insanlarla iyi ilişkiler kurmaya programlıyız. Stresinizi yönetmek zorundasınız. Beşincisi de sınırlarımızı zorlamak zorundayız. Psikolojik, biyolojik, fiziksel her türlü sınırı zorladıkça rahat ediyoruz. Zorladıkça mutlu oluyoruz. Başardıkça kendimizi iyi hissediyoruz. Böyle tuhaf bir varlığız.” ifadelerini kullandı. 

Programı aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz.

https://www.pscp.tv/w/1DXxyejgyenxM (Türkçe)

https://www.pscp.tv/w/1ynKOpyLpXXGR (İngilizce)

https://www.facebook.com/yeearabic/videos/276153116841842/  (Arapça)

Diğer Etkinlikler

Mogadişu Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm dünya...

Lefkoşa Yunus Emre Enstitüsü, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının...

Yunus Emre Enstitüsünün katkılarıyla, tarihi yüzyıllar öncesine dayanan ve unutulmaya yüz tutmuş kadim sanat...

Türkiye ve Çin sürdürülebilir enerji alanındaki iş birliği projelerini, Çin Ulusal Enerji Yatırım Kuruluşunun (SPIC) ev...